ÖRGÜTSEL
BAĞLILIĞIN SINIFLANDIRILMASI
Örgütsel
bağlılık kavramının tanımlanmasında olduğu gibi, sınıflandırılmasında da farklı
bakış açıları ortaya çıkmıştır. Örgütsel bağlılığın sınıflandırılması ile
ilgili olarak mevcut yazın incelendiğinde, bu konuda iki farklı yaklaşımın söz
konusu olduğu anlaşılmaktadır: Tutumsal bağlılık ve davranışsal bağlılık. Örgütsel
bağlılığın tutumsal ve davranışsal olmak üzere iki farklı şekilde incelenmesinin
sebebi, örgütsel davranışçıların ve sosyal psikologların konuya farklı
açılardan yaklaşmış olmalarıdır. Örgütsel davranışçılar tutumsal bağlılık
üzerinde yoğun olarak durmuşlarken, sosyal psikologlar daha çok davranışsal
bağlılık üzerinde yoğunlaşmışlardır (Mowday vd., 1982: 24).
1 TUTUMSAL
BAĞLILIK
•
Kanter’in Yaklaşımı
•
Etzioni’nin Yaklaşımı
•
O’Reilly ve Chatman’ın
Yaklaşımı
•
Penley ve Gould’un
Yaklaşımı
• Allen ve Meyer’in
Yaklaşımı
2 DAVRANIŞSAL
BAĞLILIK
• Becker’in
Yaklaşımı
• Salancik’in
Yaklaşımı
TUTUMSAL BAĞLILIK
Bu yaklaşıma göre bağlılık, bireyin çalışma ortamını
değerlendirmesi sonucu oluşan ve bireyi örgüte bağlayan duygusal bir tepkidir.
Diğer bir ifadeyle bağlılık, bireyin örgütle bütünleşmesi ve örgüte katılımının
nispi gücüdür (Çöl, 2004). Özsoy (2004), tutumsal bağlılık kavramının
işgörenlerin örgütleriyle olan ilişkilerine odaklandığını vurgulamıştır. Bu
bağlılık türünde işgörenin kendi değer ve hedeflerinin, örgütün değer ve
hedefleriyle uyum göstermesi gerekmektedir. Tutumsal bağlılık, kişi ile örgüt arasındaki
bağın bir değerlendirmeye tabi tutulması sonucunda oluşan örgütle ilgili bir
bakış açısı veya örgüte duygusal bir yönelmedir (Mottaz, 1989: 214-228).
Kanter’in Yaklaşımı
Tutumsal
bağlılıkla ilgili en meşhur yaklaşımlardan birisi Kanter’e aittir. Kanter’e
(1968) göre örgütsel bağlılık, bireylerin enerjilerini ve sadakatlerini sosyal
sisteme vermeye istekli olmaları, istek ve ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal
ilişkilerle kişiliklerini birleştirmeleridir. Bir sosyal sistem olarak
örgütlerin belirli istek, ihtiyaç ve beklentileri bulunmaktadır. Çalışanlar
örgütlerinin bu beklentilerini, örgüte olumlu duygular besleyerek ve
kendilerini örgütlerine adayarak gerçekleştirebilirler. Bağlılık Kanter’e göre
iki farklı sistem içerisinde ortaya çıkar. Bunlar; sosyal sistem ve kişilik
sistemidir. Sosyal sistemlerde kişilerin bağlılıkları üç temel alandan oluşur.
Bunlar; sosyal kontrol, grup birliği ve sistemin devamlılığıdır. Kişilik sistemi
ise bilişsel, duygusal ve normatif yönelimlerden meydana gelmektedir. Kanter,
örgüt tarafından üyelere empoze edilen davranışsal taleplerin farklı bağlılık
türlerinin ortaya çıkmasına sebep olduğunu savunmaktadır. Bu talepler üç
değişik bağlılık oluşturmaktadır. Bunlar; devama yönelik bağlılık, kenetlenme
bağlılığı ve kontrol bağlılığıdır (Kanter, 1968: 500).
Etzioni’nin
Yaklaşımı
Örgütsel
bağlılığı sınıflandırma ile ilgili yapılan ilk çalışmalardan bir diğeri de
Etzioni’ye aittir. Etzioni örgütün üyeler üzerindeki güç veya yetkilerinin,
üyenin örgüte yakınlaşmasından kaynaklandığını ileri sürmektedir. Örgütsel
bağlılığı, üyelerin örgüte yakınlaşmaları açısından üçe ayırmaktadır. Bunlar (Balay,
2000: 15-16):
a) ahlaki açıdan
yakınlaşma
b) çıkara dayalı
yakınlaşma
c)
yabancılaştırıcı yakınlaşmadır.
Ahlaki
açıdan yakınlaşma veya
diğer bir ifadeyle moral bağlılık (Balay, 2000: 16) örgütün amaçları, değerleri
ve normlarının içselleştirilmesine ve yetkiyle özdeşleşmeye dayalı, örgüte
pozitif ve yoğun bir yöneliştir (Varoğlu, 1993: 4). Dolayısıyla ahlaki açıdan
yakınlaşma standartlar ve değerler içselleştirildiğinde ve örgüte bağlılık
göreceli olarak ödüldeki değişmelerden etkilenmediği zaman ortaya çıkmaktadır
(Newton ve Shore, 1992: 277; Morrow, 1983: 491). Moral bağlılıkta kişi, örgütün
amacını ve örgütteki işini değerli saymakta ve işi, her şeyden önce ona değer
verdiği için yapmaktadır (Schein, 1978: 65-67).
Çıkara
dayalı yakınlaşma veya
hesapçı bağlılık ise, ahlaki açıdan yakınlaşmaya göre örgütle daha az yoğun bir
ilişkiyi yansıtmaktadır. Bu bağlılık türünde bireyler bağlılık düzeylerini, güdülerini
karşılayacak şekilde ayarlamaktadırlar. Yani bu bağlılık türünün temel
felsefesi Kanter’in devama yönelik bağlılık türünde olduğu gibi örgüt ile
üyeler arasında gelişen alış-veriş ilişkisidir. Kişi kendisine verilen ücrete
karşılık olarak bir günde çıkarılması gereken iş normuna uygun ölçüde bir
bağlılık göstermektedir.
Yabancılaştırıcı
yakınlaşma ise
bireysel davranışın ciddi şekilde sınırlandırıldığı durumlarda bulunan, örgüte
olumsuz bir yönelişi temsil etmektedir. Bu bağlılık türü üyenin örgütü
cezalandırıcı veya zararlı gördüğü zaman meydana gelmektedir. Ayrıca
yabancılaştırıcı bağlılıkta kişi, psikolojik olarak örgüte bağlılık duymamasına
rağmen üye olarak kalmaya zorlanmaktadır (Balay, 2000: 16).
O’Reilly ve
Chatman’ın Yaklaşımı
O’Reilly
ve Chatman (1986) örgütsel bağlılığı, kişinin örgüte psikolojik olarak
bağlanması şeklinde ele almışlardır. Bu iki araştırmacıya göre örgütsel bağlılığın
üç boyutu bulunmaktadır (O’Reilly ve Chatman, 1986: 492-493; O’Reilly, 1995:
322; Newton ve Shore, 1992: 277; Becker vd., 1996: 465):
a.Uyum: Örgütsel bağlılığın ilk
boyutunu oluşturan uyum boyutunda temel amaç, belirli dış ödüllere kavuşmaktır.
Üyelerin bağlılık göstermelerinin ve bu amaçla sergiledikleri tutum ve
davranışların temel gayesi belli ödülleri elde etme ve belli cezaları bertaraf
etmektir. Kısaca ifade etmek gerekirse uyum, rıza gösterme veya içsel ve
belirli ödüllere sarılmayı içermektedir.
b.Özdeşleşme: Örgütsel bağlılığın
ikinci boyutu, üyenin örgütün bir parçası olarak kalma isteğine dayanır. Üye
diğerleriyle yakın ilişkiler içine girmektedir. Böylece bireyler, tutum ve
davranışlarını,
kendilerini ifade etmek ve tatmin sağlamak için diğer üye ve gruplarla ilişkilendirdiğinde
özdeşleşme meydana gelmektedir. Birey örgütün amaçlarını, değerlerini
ve özelliklerini
kabul eder ve bunlarla özdeşleşirse bağlılık gerçekleşmektedir. Bu durumda
örgütsel bağlılık, bireyin örgütün bakış açılarını ve özelliklerini kabul etme
ve kendine uyarlama derecesini yansıtmaktadır (İlsev, 1997: 12).
c.İçselleştirme: Bütünüyle
kişisel ve örgütsel değerler arasındaki uyuma dayanmaktadır. Örgütsel bağlılığın
içselleştirme veya benimsemeye dayanan üçüncü boyutu, bireyin tutum ve
davranışlarını örgütün ve örgütteki diğer insanların değerler sistemiyle uyumlu
kılması halinde ortaya çıkmaktadır. Uyum boyutu, ödül-maliyet değerlendirmesini
öne çıkararak bireyi araçsal algılara; özdeşleşme ve içselleştirme boyutları
ise, örgütün beklentilerine dönük sonuçlara yöneltmektedir (Balay, 2000: 18). Yukarıda
ele alınan üç model, bağlılığın birbirinden farklı ve bağımsız olan boyutlarını
temsil etmektedir. Burada üzerinde durulması gereken bir başka husus, psikolojik
bağın temellerinin ve boyutlarının kişiden kişiye ve kişinin kendi içinde değişebileceği
gerçeğidir.
DAVRANIŞSAL BAĞLILIK:
Davranışsal
bağlılık, bireylerin geçmiş deneyimleri ve örgüte uyum sağlama durumlarına göre
örgütlerine bağlı hale gelme süreci ile ilgilidir. Davranışsal bağlılık,
bireylerin belli bir örgütte çok uzun süre kalmaları sorunu ve bu sorunla nasıl
başa çıktıklarıyla ilgili bir kavramdır. Davranışsal bağlılık gösteren
işgörenler, örgütün kendisinden
ziyade,
yaptıkları belli bir faaliyete bağlanmaktadırlar. Davranışsal bağlılık, örgütten
daha çok bireyin davranışlarına yönelik olarak gelişmektedir. Örneğin birey bir
davranışta bulunduktan sonra bazı etmenler nedeniyle davranışını sürdürmekte ve
bir süre sonra sürdürdüğü bu davranışa bağlanmaktadır. Zaman geçtikçe söz
konusu davranışa uygun veya onu haklı gösteren tutumlar geliştirmekte, bu da
davranışın tekrarlanma olasılığını yükseltmektedir.
Örgütsel davranış
araştırmacılarının tutumsal bağlılık kavramına karşılık, sosyal psikologlar
davranışsal bağlılık kavramını kullanmışlardır. Bu kavram, bağlılığın
dışavurumu veya normatif beklentileri aşan davranışlar olarak ele alınabilir.
Davranışsal bağlılık, kişinin geçmişteki davranışları nedeniyle örgüte bağlı
kalma süreci ile ilgilidir (Mowday vd., 1982: 25). Burada örgüte bağlı kalmaktan
kastedilen, örgütte kalmaya niyetli olma, örgütten ayrılmama ve devamsızlık
yapmama gibi davranışlardır. Davranışsal bağlılık ile ilgili yaklaşımlar
ağırlıklı olarak sosyal psikologların çalışmalarına dayanmaktadır. Belli bir
örgüte katılmak için kişinin özveride bulunması gereği, örgüte bağlılığın
başlangıç noktası olarak ele alınmıştır. Bunun yaygın biçimi üyeliğe kabul
törenleridir. Çeşitli sosyal kulüpler, askeri kurumlar ve dini tarikatlarda
üyeliğe kabul törenleri yoğun olarak kullanılmaktadır.
Becker’in Yan Bahis Yaklaşımı
Becker’e
göre örgütsel bağlılık, üyenin bazı yan bahislere girerek tutarlı bir davranış
dizisini, o davranışlarla doğrudan ilgili olmayan çıkarları ile ilişkilendirmesidir
(Becker, 1960: 32). Bir diğer ifadeyle davranışsal bağlılık, kişinin tutarlı
bir davranış dizisini sergilemekten vazgeçtiğinde kaybedeceği yatırımları
düşünerek, bu davranış dizisini sürdürme eğilimidir (Meyer ve Allen, 1984: 372).
Dolayısıyla Becker’e göre kişi, çalıştığı
örgüte duygusal
olarak bağlılık hissetmemekte, bağlanmadığı takdirde kaybedeceklerini düşündüğü
için bağlanmakta ve örgütte çalışmaya devam etmektedir (Gökmen, 1996: 1-2;
Porter vd., 1974: 603-609; Becker, 1960: 32-42). Becker, kişinin davranışlarına
bağlılık göstermesinin sebebini tutarlı davranışlarda bulunması ile ilgili
olduğunu kabul etmektedir. Tutarlı davranışlar, uzun zamandan beri süregelen ve
farklı faaliyetler içerseler dahi aynı amacı sağlamaya yönelik davranışlardır.
Birey bu davranışları amaçlarına ulaşmada bir araç olarak gördüğü için
tekrarlama eğilimi göstermektedir (Becker, 1960: 33). Becker kişilerin tutarlı
davranışlar sergilemesinin gerekçesini yan bahisle açıklamaktadır. Yan bahse girmekle
ifade edilmek istenilen, bir davranışla ilgili kararın o davranışla çok da
ilgisi olmayan çıkarları etkilemesidir. Buna göre örgütsel bağlılık, çalışanların
örgütle karşılıklı iki taraf olarak bahse girdikleri bir süreçtir. Bağlılığın
“bahse girme” kavramına göre, bir kişi değer verdiği bir şeyi veya şeyleri
ortaya koyarak, yani bir nevi bahse girerek örgütüne yatırım yapar. Ortaya
koydukları kendisi için ne kadar değerli ise bağlılığı da o derece artar. Kişinin
yatırımları zaman içerisinde arttıkça alternatif iş olanaklarının çekiciliği
azalmaktadır (Becker, 1960: 35). Kişi davranışı ile tutarlı olma konusunda
kendisi için önemli olan ve davranışlarıyla doğrudan ilgisi olmayan şeyler
üzerine bahse girerken zaman, çaba, statü, ek gelirler gibi yatırımları ortaya koymaktadır.
Eğer kişinin sergileyeceği davranış önceki davranışlarıyla tutarlı olmazsa
bahsi kaybedecektir. Bu da kişi için önemli olan yatırımların kaybedilmesi
anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kişi girdiği bahsi kaybetmemek için davranışları
arasındaki tutarlılığı sağlamak zorunda kalacaktır. Becker’e göre çalışanların
bağlılık göstermesine neden olan yan bahis kaynakları dört tanedir (İlsev, 1997:
31-34). Bunlar:
a. Toplumsal
beklentiler:
Kişi ait olduğu toplumun beklentilerinin sosyal ve manevi
yaptırımları
nedeniyle davranışlarını sınırlayan bazı yan bahislere girebilir. Bu tür
toplumsal baskılara, sık sık iş değiştiren kimselere toplumda güvenilir gözüyle
bakılmamasını örnek olarak göstermek mümkündür.
b. Bürokratik
düzenlemeler:
Yan bahislerin ikinci kaynağı, bürokratik düzenlemelerdir. Örneğin, emeklilik
aylığı için her ay aylığından belli bir miktar kesinti yapılan bir kişiyi
düşünelim. Bu kişi işten ayrılmak isteyince, hizmet süresi boyunca aylığından
kesilen miktarın büyük bi tutara ulaşmış olduğunu görecektir. Emekli aylığı ile
ilgili bu bürokratik düzenleme kişiyi bir yan bahse sokmuştur. Çünkü örgütten
ayrıldığı takdirde yıllardır aylığından kesilen ve hakkı olan bu parayı
kaybedecek, emekli aylığı alamayacaktır.
c. Sosyal
etkileşimler:
Becker’in yan bahis kaynaklarından birisi de sosyal etkileşimlerdir. Kişi
diğerleriyle ilişki içerisindeyken kendisiyle ilgili bir kanaatin yerleşmesini
sağlamıştır. Bu kanaatin bozulmaması için ona uygun davranışlar sergilemek
zorundadır.
Örneğin, kişi kendisini sözüne güvenilir biri olarak göstermişse, sözüne
güvenilir kanaatinin bozulmaması için yalan söylememesi gerekmektedir. Bu
durumda, dürüst davranışlara karşı bir bağlılık geliştirecektir.
d.
Sosyal roller: Yan bahisler kişinin içinde bulunduğu sosyal duruma alışmış ve
uyum sağlamış olmasından da kaynaklanabilir. Böyle bir durumda kişi, içinde
bulunduğu sosyal rolün gereklerini yerine getirmeye o kadar alışmıştır ki,
artık başka bir role uyum sağlayamayacaktır. Becker’e göre sözü edilen
kaynaklardan dolayı girilmiş olan yan bahisler ve bunlara yapılan yatırımlar
zaman içinde giderek artmaktadır. Bu nedenle kişinin yaşı ve kıdemi, yaptığı
yatırımların temel göstergeleri olarak kabul edilmektedir. Buna göre, kişinin
yaşı ilerledikçe ve kıdemi arttıkça yatırımları da buna paralel olarak artacak
ve kişinin örgütten ayrılması zorlaşacaktır.
Salancik’in Yaklaşımı
Salancik’in
yaklaşımında örgütsel bağlılık, kişinin davranışlarına bağlanması olarak ele
alınmaktadır. Bu yaklaşımda da Becker’in yaklaşımında olduğu gibi kişi, önceki
davranışlarına bağlanarak, bunlarla tutarlı davranışlar sergilemektedir
(O’Reilly ve Caldwell, 1981: 598; Oliver, 1990: 20). Salancik’e göre bağlılık;
kişinin davranışlarına ve davranışları aracılığıyla faaliyetlerini ve örgüte
olan ilgisini güçlendiren inançlarına bağlanması durumudur (Mowday vd., 1982:
20). Salancik’in yaklaşımı tutumlar ile davranışlar arasındaki uyuma dayanmaktadır.
Kişinin tutumları ile davranışları uyumsuz olduğu zaman kişi, gerilim ve strese
girecektir. Tutumlar ile davranışlar arasındaki uyum ise bağlılığı
getirecektir. Salancik her davranışa aynı şekilde bağlanılamayacağından söz
etmektedir. Kişinin davranışlarının bazı özellikleri bu davranışlara olan
bağlılığı etkiler (O’Reilly ve Caldwell, 1981: 560). Açık, kesin ve şüphe götürmeyen,
bir kez yapıldıktan sonra iptal edilemeyen ve geri dönülemeyen, başkaları
önünde gerçekleşen ve gönüllü olarak yapılan davranışlar bağlılığı
etkilemektedir. Gerek Becker gerekse Salancik bağlılığı, davranışları devam
ettirme eğilimi olarak ele almaktadırlar. Ancak Becker’in yaklaşımında kişinin
davranışlarına karşı bağlılık gösterebilmesi için o davranıştan vazgeçtiği
zaman kaybedeceği yatırımların farkında olması gerekmektedir. Oysa, Salancik’in
yaklaşımında davranışa yönelik bağlılığın oluşabilmesi için kişi ile örgüt
arasındaki ilişkiyi yansıtan psikolojik durumun diğer bir ifadeyle davranışı
devam ettirme arzusunun olması gerekmektedir.